Follow @chemedya

14 Kasım 2015 Cumartesi

Şanlıurfaspor'a 12'ler gerekli!

Bir şehir düşünün…Yüzyıllarca medeniyetin beşiği olmuş…Yüzyıllarca toprakları uğruna savaşlar yapılmış. Dünyanın en verimli topraklarına sahip bölgesi… Bir şehir düşünün sanayisi yok…Ekonomik anlamda 81 şehir arasında 77. Sırada, eğitimde 73. , sağlıkta 80. Kent yaşamında 55. Ve en çok övündüğü kültür ve sanat konularında 77. sırada…Kentin tek övünülecek yanı coğrafi olarak kritik bir bölgede olmasına rağmen güvenlik açısından Türkiye’nin en yaşanabilir şehirleri sıralamasında 3. olması. Yani terör her şehirde var…Şanlıurfa’da ise hayat bulamıyor… Bu şehrin en önemli eğlencesi ise spor…Burada da PTT 1. Ligde oynayan bir takıma sahip. Büyük bir stadı ve bu takımdan başarı uman 2 milyona yakın kişi var. Bir de şehirde çok güçlü pozisyona sahip başka bir şehirden gelme önemli bir isim var. Faruk Çelik…Uzun yıllar çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığı yapan Faruk Çelik, Şanlıurfa milletvekili olunca kente büyük yatırımlar yapılmasını sağladı. Bir de Şanlıurfaspor’a büyük bir destek verdi…Maddi manevi ne isteniyorsa yaptı.Bunun karşılığında 3-4 yılda Şanlıurfaspor 75 milyona yakın para harcadı. Başkan Fethi Şimşek tüm iyi niyetine rağmen spor yöneticiliği konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması nedeniyle harcadığı bu paranın karşılığında Şanlıurfaspor’u ilk 6’ya dahi sokamadı. İş bilmez yönetim kurulu üyeleri, menajerlerin kol gezdiği bir kulüp ve harcanan 25 milyon Dolar para…Karşılığında alınan ise bir hiç… Bundan 1 yıl önce bir makale yazmış ve Şanlıurfaspor’un Kocaelispor ve Sakaryaspor gibi borç batağına doğru hızla yol aldığını söylemiştim. Harcanan 75 milyon TL’ye karşılık elde edilen gelir sadece 25 milyon TL….25 milyon TL de kenti seven Şanlıurfaspor’a gönül vermiş iş adamları ve politikacılardan para gelmiş…Geriye kalan 25 milyon TL’nin ise hiçbir karşılığı yok. Şanlıurfaspor’a kurtuluş savaşında kahramanlıkları ile kentin düşman işgalinden kurtulmasını sağlayan 12’ler grubu gibi yeni bir nefes gerekiyor. Birileri bu kulübü daha fazla batağa saplanmadan kurtarmalı. Şanlıurfaspor’un kurtuluş savaşı artık başlamalı. Yönetim kurulu daha fazla batağa sokmadan kulübü bırakmalı ve iş bilen kişiler yönetime gelmeli. Koca şehrin belki de tek mutluluk kaynağı tekrar geri gelmeli…Şanlıurfa belki bir çok alanda Türkiye’nin geri kalmış şehirlerinden bir tanesi. En azından halkın yüzü spor ile gülmeli ve Fethi Şimşek yönetimi inat etmeden görevi bırakmalı. Yeni gelecek yönetim Almanya’da yetişen Deniz Kadah dışında Süper Lig’de Urfalı olan tek bir futbolcunun olmadığını göz önünde bulundurup alt yapıya yönelik bir hamle yaratmalı. Şanlıurfa’nın 2 milyona yakın olan nüfusu içerisinde hiçbir Süper Lig futbolcusunun çıkmaması ve Şanlıurfa’dan hiç sporcu yetişmemesi sorgulanmalı. Gelecek yeni yönetim gerekirse batı illerinden alt yapı hocaları getirip Şanlıurfalı antrenörleri eğitmeli. Şanlıurfa, Faruk Çelik şansını iyi kullanmalı. Kentin en önemli eksiği olan vizyoner yönetici sıkıntısı Çelik’in yol göstermesi ile giderilebilir. Bu şehir artık güzel şeyleri hakkediyor. Lütfen Sayın Şimşek…Yol yakınken bu sevdadan vazgeçin. İş bilenin kılıç kuşananın demişler…İşi bilenlere bırakın…

29 Eylül 2013 Pazar

Nedir abi bu koşu mesafesi?

Çok uzun zamandır bloga yazmıyorum. Bloga yazma işini bıraktım. Ama son zamanların en çok konuşulan futbol terimlerinden biri olan koşu mesafeleri, faydalı koşular nedir, ne değildir anlatmak istedim. Gazetede bir köşem olsa ya da internette böyle bir köşem olsa oralardan size bunu yapabilirdim. Ama öyle bir şey olmadığından buradan size bu paylaşımı yapmak doğru olacak.
Her maç sonrası rakamlar görüyorsunuz... Ali: 12 bin 265 metre Mehmet: 11 bin 360 metre vs vs... Bu rakamların en altında ise kaleciler yer alır... Volkan: 4 bin metre Muslera: 4.500 metre vs...
Yahu kalecilere bakın ne kadar çok koşmuşlar dersiniz değil mi? İşte ilk yanılgınız burada başlıyor... Aslında yanılgıyı yaratan da siz değilsiniz. Bu kavramları biz size yanlış iletiyoruz. Bu kavramın adı koşu mesafesi değil kat edilen mesafe olmalı...
Şimdi birlikte bir statta gezintiye çıkalım. Ortalama bir futbol sahası 100 metre uzunluğunda ve 70 metre eninde. 100 metreyi 60 saniyede 70 metreyi 45 saniyede yürürseniz sahanın etrafını 210 saniyede yürürsünüz. 90 dakika boyunca bu yürüyüşü sürdürürseniz sahada 26 tur atabilirsiniz...Bu da yaklaşık 7000 metre bir mesafe eder...
Yani bir futbolcu hiç koşmayıp 90 dakika boyunca hiç durmadan sadece yürüse 7000 metre mesafe kat etmiş olacak... Demek ki burada başka nüanslar var...Nedir bu nüanslar?
1- Çok koşmak önemli ama... Çok koşan futbolcular tabi ki önemlidir. Geçmişte bir çok futbolcu çok koştuğu için ya da az koştuğu için eleştirildi...Çok koşmak önemli olmak ile birlikte günümüz futbolunda sadece çok koşmak bir anlam ifade etmiyor. Bu koşuların bir anlam ifade etmesi gerekiyor...
2- Faydalı koşu... İşte tam bu noktada faydalı koşu dediğimiz şey akla geliyor...Nedir bu faydalı koşu? Kim icat etti? Bunu kim icat etti bilmiyorum ama Avrupa'da Mourinho'dan, Klopp'a kadar tüm antrenörler futbolcularını bu verilere göre analiz ediyor...
Peki biraz daha açalım... Futbolcuların 20 km hızın üzerinde yaptığı her koşuya faydalı koşu mesafesi deniliyor...( Bu rakam her kulüpte değişiklik gösteriyor. Bazı Avrupa kulüpleri bunu 24 km olarak hesaplıyor. Fenerbahçe Kulübü 20 km hızı baz alıyor) Bu koşuların anlamı şu: Bir futbolcu (Mesela Gökhan Gönül, Sivasspor maçında 1200 metreye ulaştı) bir maçta ortalama olarak bir deparı 40-50 metre mesafelerde yapar...
1200 metre faydalı koşu yapan Gökhan Gönül bir maçta tam 25 kez bindirme, depar, geriye hızlı dönüş yapmıştır...Bunu 90 dakikaya böldüğümüzde her 3.5 dakikada bir bunu yapmış demektir.Bu da gerçekleri yansıtmaz. Türkiye'de maçlarda top ortalama olarak 45 dakika oyunda kaldığına göre her bir dakika 45 saniyede bir takımına hücumda ve savunmada faydalı olan deparları atmış anlamına gelir...Bu da hem müthiş bir kondisyon ve enerji gerektirir...(Sivasspor maçında Fenerbahçe'de tam 7 oyuncu 1200 metreyi geçmişti)
Yukarıda çok fazla bilimsel verilere girmeden size koşu mesafesinin ne anlama geldiğini ve neden önemli olduğunu anlatmaya çalıştım...Bu mesafeleri gerçekleştirmek için ya Gökhan Gönül gibi özel bir bedensel yapıya sahip olmak gerekir ya da antrenmanlarda çok çalışmak...İşte teknik adamlar bu nedenle antrenmanlar çok önemli der... Umarım fazla detaya girmeden yaptığım bu özet ile sizleri aydınlatabilmişimdir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Kelebek Etkisi


Kelebek etkisi…Bir kelebeğin kanat çırpışlarının çok uzaklarda fırtınalar yarattığını bilir misiniz? Dün geceki karşılaşmada yaşananlar Kelebek etkisi filminin en başında söylenen bu ilk sözleri hatırlattı bize…Gelin Fenerbahçe’nin deplasmanda Caner ve Kuyt (2) ve Sow'un golleriyle 4-1 kazandığı karşılaşma bize neden o filmi hatırlattı birlikte bakalım…
1- Fenerbahçe iyi başladı ama… Fenerbahçe ilk 10 dakikada kontrolü tamamen elinde tuttu…Golü de Kuyt’ın başlattığı akınla göstere göstere attı. Ancak golün hemen ardından Bekir’in ıska geçmesi ve Niculae’nin attığı gol kelebeğin kanat çırpışının yarattığı fırtına gibi Fenerbahçe’nin savrulmasına neden oldu. Tam 30 dakika boyunca Fenerbahçe rakibine mahkum oynadı…Fenerbahçe bu 30 dakikadan ders alamazsa ileride büyük sıkıntılar yaşayabilir.
2- Bir Volkan’dır Fenerbahçe Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe tribünlerinde bir slogandı bu…Volkan Demirel’in başarısına gönderme yapılmıştı. İşte o Volkan 53. dakikada N’doye’nin penaltısını kurtardı ve yeni bir kelebek etkisi yarattı. Vaslui’yi moralmen çökertti. Fenerbahçe’ye ise özgüven getirdi…Fenerbahçe yeniden ilk 10 dakikadaki oyununa döndü…
3- Golü gülerek izledik 60. dakikada Stoch’un oyuna girmesi 3. kelebek etkisiydi…Fenerbahçe topu ileride tutmaya başladı. Vaslui oyundan düştükçe düştü…Gol geiyorum dedi…Tabir yerindeyse Fenerbahçe’nin attığı gol öylesine bariz bir biçimde geldi ki “golü gülerek izledik” dersek abartılı olmaz…Geliyorum diyen gol 71. dakikada eski Liverpool efsanesi Dirk Kuyt’ın ayağından skora yansıdı…Maç bu dakikadan sonra neredeyse bitti…
4- Dat diri dit dart Dirk Kuyt Fenerbahçelilerin yeni sloganı bu…Dirk Kuyt 76. dakikada Fenerbahçe’nin 3. golünü de attı…Kuyt 1. golde atağı başlattı. 2. ve 3. gollerde ise tam santrafor golleri attı…Mükemmel oynadı. Ruhunu sahaya yansıttı. Volkan ile birlikte maçın adamı oldu… 90+2'de Moussa Sow mükemmel golüyle son noktayı koydu...

15 Temmuz 2012 Pazar

Hamit tartışmasının Fenerbahçe tarafı...


Dünyada herhalde en kolay şeylerden bir tanesi gidenin arkasından konuşmaktır. Gerçi bu Hamit- Fenerbahçe durumuna tam manasıyla uymasa da bu durumu bugüne kadar neden yazmadığımın yanıtı burada saklı... Öncelikle şunu belirtmem gerekir: Hamit'in Galatasaray ile transfer hikayesi nerede başladı? Nasıl sonuçlandı bilmiyorum. Aşağıda okuyacaklarınız Hamit- Galatasaray hikayesinden bağımsız olarak Fenerbahçe'nin Hamit ile hikayesinin başlangıcı ve bitişi ile ilgili...Bana bunları Fenerbahçe'nin transferlerinde etkili olan o meşhur 3 kişiden bir tanesi anlattı. O nedenle tek bir yorum katmadan kendi ağzından yazıyorum...Anlatan kişinin ben diye anlattığı kısımları kendi ismini yazarak değiştireceğim sadece. Aşağıdaki yazının Galatasaray versiyonu da yazılabilir. O'nu da başkası yazar. Ancak ben hiçbir yorum katmadan birebir olarak konuşulanları aktarıyorum...
-
Biz Hamit ile ilgilenmiyorduk. 29 Mayıs'ta milli takım kampı devam ederken Emre, Atletico Madrid ile anlaştı. Hamit o gün Volkan'ın yanına geliyor. Emre'den hiç hoşlanmadığını ve Emre'nin Fenerbahçe'den ayrılmasının ardından Fenerbahçe'ye gelebileceğini söylüyor. Kendisine Galatasaray'dan da teklif olduğunu ancak Fatih Terim ile çalışmayacağını çünkü 2008 Avrupa Şampiyonası'nda kardeşine yaptıklarını unutmadığını belirtiyor. Terim'in Almanya kökenli oyunculara karşı ön yargılı olduğunu anlatıyor ve Aykut Kocaman ile görüşmek istediğini belirtiyor. Bunun üzerine Volkan Demirel, Hasan Çetinkaya'yı aradı. O da Aykut Kocaman'a durumu bildirdi ve Kocaman- Hamit görüşmesi kısa bir süre sonra gerçekleşti.
- Hamit'in alınmasını en çok Aziz Yıldırım istiyordu. Biz de istedik. Aykut Kocaman listesinde olmamasına rağmen Hamit'in alınmasına karşı çıkmadı...Görüşmeler sürdürüldü. Ancak Hamit'in menajeri her görüşmede bizden daha farklı şeyler talep etti...Ancak her şeye rağmen başkanın da isteğiyle anlaşma noktasına geldik. İmza parası dahil 5 yıllık bize maliyeti 25 milyon Euro'ya yaklaşacaktı.
- Hamit ile son görüşmede talepler yine arttı. Bunun üzerine Aykut Kocaman durumu dinlenmeye aldı. Ekibine Hamit ile ilgili geniş çaplı bir rapor hazırlamalarını istedi...Rapor hazırlandı ve Kocaman'a sunuldu. Kocaman, Hamit'in kariyeri boyunca toplam 70 maçta 90 dakika oynadığını ve özel yaşamında çok fazla sigara içtiğini belirterek Hasan Çetinkaya'ya talimatı verdi: "Transfer olsa da olur olmasa da...Bu şartları kabul etmeyin. Bizim şartlarımızda olursa iş olmasında mahsur yok. "
- Bunun ardından başkan Aziz Yıldırım da ikna edildi ve geçtiğimiz Salı günü öğlene kadar olan iki tarafın birbirine tanıdığı opsiyon süresi sona erene kadar Fenerbahçe'den ses seda çıkmayınca Hamit, Galatasaray'lı oldu. Ancak üstüne basa basa söylüyorum. Biz Hamit'e talip olmadık. Hamit bize gelmek istedi...

12 Ağustos 2011 Cuma

MAHKEMENİN SONUCUNU BEKLEYİN


İTALYA şike skandalları ile futbolundaki çarpık ilişkileri ve cesur savcıları ile ülkemizdeki her skandalda örnek gösterilir. Ancak İtalyan araştırmacı ve şike konusunda uzman gazeteci Oliviero Beha bizim gibi düşünmüyor. İtalya’daki ilişkilerin çarpıklığından söz ederken, Türkiye’nin bazı konularda İtalya’nın da önünde yer aldığını vurguluyor. Şikenin neden yapıldığından İtalya’daki futbola bakış açısına kadar İtalyan gazeteciye sorular sordum ve tecrübelerini bize aktarmasını istedim.

TFF bu işe ciddi bakıyor


* Türkiye’deki şike olayında İtalya’dakinden farklı olarak ne yapıldı?

En azından Türkiye Futbol Federasyonu ligleri bir ay erteledi. Bu bile bu işe ne kadar ciddi baktıklarını gösteriyor. İtalya’da bırakın 1 ay ertelemeyi, lig sadece bir gün ertelendi ve hayat normal akışında devam etti.

Bu insanlar henüz masum

* Türkiye’deki skandal ile İtalya’daki skandal ile arasında ne gibi benzerlikler var?
Türkiye’de henüz şike soruşturması tamamlanmadı. Tutuklanan kulüp başkanı, yönetciler ve teknik direktörler var. Ancak bu insanlar henüz masum. Çünkü suçları ispatlanmadı. İtalya’da spor mahkemeleri var ve bu nedenle bu skandallar istenildiği şekilde tamamlanabiliyor. Türkiye’de bu olaya bakış açısı daha ciddi gibi geliyor.

* Ancak yine de şike sonrasında Türkiye’de herkes İtalya’yı örnek gösterdi...

İtalya’daki 2006 Calciopoli skandalında Juventus içindeki muhalefet ile İnter ve Milan kulüpleri Moggi’yi kurban seçtiler. Bu olayına ardından hem Juventus’ta gereğinden fazla güçlenmiş olan Moggi ekarte edildi hem de İnter ve Milan son 6 yılda tüm şampiyonlukları paylaştı. Juventus ise kendini henüz toparlayamadı. Moggi temiz biri miydi? Hayır. O da sistemin bir parçasıydı. Ancak 170 bin sayfalık telefon konuşma kaydının içinden sadece Moggi’ninkilerin seçilmesi düşündürücüydü. Aradan geçen yıllarda Inter ve Milan’ın da o olayda en az Juventus kadar suçlu olduğu ortaya çıktı.

İtalya’da erken alınan
karar sorun yarattı

* İtalya’da karar vermek için mahkeme süreci beklendi mi?
Hayır. Dava bitmeden çok daha önce Moggi’nin cezası belli oldu. Spordan uzaklaştırıldı. Şu an İtalya bunun sıkıntısını çekiyor. Çünkü Juventus kurban seçilmişti. (Röportaj yapıldığı sıralarda Juventus şampiyonluğunun geri verilmesi içim temyize gitti)

* Size göre Türkiye’de mahkeme süreci mi beklenmeli yoksa hızlı bir şekilde karar alınmalı mı?
İtalya’da gerçekleşen skandalda erken karar alınması büyük bir sorun yarattı. Türkiye’de Fenerbahçe başkanı ve yöneticileri tutuklu. Türkiye’deki deliller ne kadar somut bilemiyorum. Ancak bana sorarsanız mutlaka mahkeme sonucu beklenmeli.

İtalya’da kararın erken alınmasının ne gibi sıkıntıları oldu?
İtalya’da Milan ve İnter de en az Juventus kadar suçlulardı. Türkiye’de eğer böyle bir sorun yaşanması istenmiyorsa diğer kulüpler de araştırılmalı ve suçsuz olduklarına herkes inandırılmalı. Eğer gerçekten suçsuzlarsa Beşiktaş ve Galatasaray gibi kulüpler de İnter ve Milan’ın Juventus’a sağladığı üstünlük gibi Fenerbahçe’ye uzun yıllar üstünlük sağlayabilirler. Bana göre kesinlikle mahkemenin sonucunun beklenmesi gerekir. Çünkü insanlar kimin suçlu olduğunu bilmesi gerekir.







Oliviero Beha Kimdir?

İtalyan spor yazarı ve TV yorumcusu. Tutto Sport, Paese Sera, La Repubblica, Rinascita, Il Messaggero, Il Mattino ve L’Indipendente gibi İtalya’nın önde gelen gazetelerinde görev yaptı. Üniversitede Edebiyat ve Felsefe okumuş olmasının da etkisiyle İtalya’da spor ve toplum ilişkisine üzerine pek çok araştırmaya imza attı. 1980 yılında takip ettiği Totonero Skandalı’ndan sonra, 1982 yılında oynanan tartışmalı İtalya-Kamerun maçındaki şike söylentilerinin üzerine ilk giden gazeteciydi.
2006 yılında Calciopoli skandalının patlak vermesinin ardından Andrea Di Caro ile birlikte “Indagine sul Calcio” (Futbol Soruşturması) adlı kitabı kaleme aldı. Kitapta, 1982-2006 yılları arasındaki İtalya futbolu ve yaşanan skandallar ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. 2011 yılında yine Di Caro ile kaleme aldıkları “Il Calcio alla Sbarra” (Futbol Parmaklıklar Ardında) adlı kitapta da İtalya’da futbolun yozlaşması, yolsuzluk ve şike ile birlikte bu olayların toplum ile olan çok yönlü ilişkisi analiz edilmektedir.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Tarafsız Yorumcunun Penaltı Yorumu




İki tarafsız yorumcunun penaltı yorumu. Bu hafta sık sık bu yazdıklarımı izlersiniz.

- Serdar'ın bir müdahalesi var gibi ama Semih de formasından tutmuş.
-Yok hocam penaltıyla alakası yok.
-Bu görüntü aldatıcı olabilir.
- Şimdi Semih bu pozisyonda kurtulamaz mıydı? İstese kurtulurdu.
-Rahatlıkla kurtulurdu. Serdar'ın hareketi burada topa. Niyeti kötü değil.
- Bu pozisyonda tartışacak çok şey yok bence.
-Bence de...
-Geçiniz...
-Neyse konumuza dönelim. Sadri Şener'n ligin ikinci yarısındaki açıklamarı için ne diyorsunuz?
- Valla canı yanan konuşur hocam. Bence hakkı var konuşmaya...
- Bazı taraflı gazeteciler Trabzon'un 65 haftadır aleyhine penaltı çalınmadığını yazıyor.
- Onlar gitsin bu haberleri Fenerbahçe Dergisi'nde yapsın. Ancak orada yayınlanır böyle haberler...

...

9 Mart 2011 Çarşamba

Yorum YOK! 3

Kamuoyu genel yorumu:
Nihat Mızrak, Diyarbakır bölgesi hakemi o nedenle Fenerbahçe'yi kolluyor



Abdullah Yılmaz -Bölgesi Trabzon
Bu sezon yönettiği Fenerbahçe maçları
Konyaspor 1 - Fenerbahçe 4
Oyun berabere giderken Fenerbahçe'nin 3 penaltısını vermediğini tüm hakem yorumcuları söyledi

Barış Şimşek - Bölgesi Trabzon
Bu sezon yönettiği Fenerbahçe maçları

Ankaragücü 4 Fenerbahçe 2

Yorum YOK! 2

06.03.2011

Beşiktaş Kulübü Basın Sözcüsü Mete Düren, Trabzonspor maçının ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada, "Bu maçta hakemden çok kendimizi eleştirmeliyiz" dedi. Düren, maçın hakemi Tolga Özkalfa'nın gördüğünü çaldığını belirterek, "Bu maçta hakemden çok kendimizi eleştirmeliyiz. Rakibi forse ederek oyuncularının sarı kart görmesini sağladık. Ancak 11'e 10 üstünlüğümüzü kendi elimizle verdik. Sivok'un yaptığı oyuncu profesyonelliğine yakışmayan bir hareketti. Bu pozisyonu dilerim teknik heyet ve oyuncular kendi aralarında değerlendirirler" şeklinde konuştu.


08.03.2011
BJK RESMİ SİTESİ

Sahaya çıkan hakemlerin belirli talimatlarla görev yaptıklarını örnek vermek gerekirse; Beşiktaş-Trabzonspor müsabakasında oyuncumuz İsmail Köybaşı’na yapılan ve dört hafta sahalardan uzak kalmasına sebep olacak kasti hareket görmemezlikten gelinmiş, yine oyuncumuz Simao Sabrosa’nın attığı nizami gol sayılmayıp, rakip takımın oyuncusu Burak Yılmaz’a yapılan bariz penaltı verilmemiştir. Böyle bir zihniyetin sahaya beraberlik skoru talimatı ile çıktığı aşikardır. Yine benzer zihniyet ile dün akşam oynanan Gençlerbirliği - Fenerbahçe maçında bariz ofsayt pozisyonunda golü veren ve olmayan bir penaltı yaratan kişilerin hangi talimatlarla sahaya çıktıkları merak konusudur.

Yorum YOK!



20 MART 2011 PAZAR

GENÇLERBİRLİĞİ- TRABZONSPOR A.Ş.

ANKARA 19 MAYIS

19:00

25 Şubat 2011 Cuma

Türk Spor Medyası Ahlakımızı Kurtarıyor! Kaçın!


Bugünlerde yeni bir tür spor yazarları türedi.
Ahlak bekçileri...
Özel hayat takipçileri...

Neymiş efendim; Taurasi'nin hasretine dayanamayan Penny, Sevgilisi için Fenerbahçe'yi bırakan Penny" diye yapılan yorumlar, Meğer sevgililermiş (!) diye atılan başlıklar...

Bunu yapan spor medyasının "ahlak" timsalleri...

Hani o yurt dışına çıkar çıkmaz 50 Euro'ya kadın arayan ve her seyahatini bir kaçamak şansı olarak gören, Ukrayna seyahatlerini zaman zaman köşelerinde bile imalı sözlerle "fuhuş seyahati" olarak gören zihniyet...

Hani Fenerbahçe'nin sezon boyunca hakem ve kaleci satın aldığını söyleyip sonra son hafta şampiyonluğu kaybedince pardon demeyen ahlaklılar...

Hani Denizli faciasını bir kez bile dile getirmeyen, Haluk Ulusoy döneminde sus pus olan doğruluk bekçileri...

Hani yazılarında bahsettikleri Taurasi'nin adının geçtiği her haberde O'nun çıplak resmini kullanmaktan zevk alan namus abideleri!...


İşte bu yazarlara bir de "Fenerbahçe medyasının(!!!!) üyesi Yiğiter Uluğ katıldı bugün...Hoşgeldin Yiğiter Uluğ...

17 Şubat 2011 Perşembe

Bunun Hesabını Kim Verecek!


Aşağıda genç, dinamik, kıpır kıpır, yerinde duramayan bazı spor yazarlarının Taurasi'nin doping olayından sonra söylediklerini okuyacaksınız. Bu yazılarda garip şeyler yok aslında. Taurasi'ni doping yaptığı açıklanınca bu köşe yazılarına konu olur. Garip olan bu yazıların üslupları ve içeriğindeki nefret ve kin...Türk spor basınında sorun yazarların üzerindeki formaları çıkarmamaları ya da Mehmet Demirkol gibi formasının rengi belli olmasın diye sürekli ters konuşmalar yapmaları. Söyleyeceklerinin nereye gideceğini bilmeden, araştırmadan sonunu düşünmeden yazmaları. Bu yazıları yazan ağabeylerimizin yaş ortalamasının 60'a yaklaşmış olması da ayrı bir tartışma konusu ya onu da sonra tartışırız. Olayımızda yukarıda Çarşı grubunun Taurasi'nin doping testlerinden sonra yaptığı görselde söylenildiği gibi gerçekten de "yavuz hırsızın ev sahibini bastırma" durumu söz konusuymuş meğer. Çarşı grubunu bu ön görüsünden dolayı kutlarım...

Suçu kanıtlanana kadar bir insan masumdur. Bu uluslararası bir adalet terimidir.
1- Taurasi'nin numunelerinin nasıl çıktığını basına sızdıranlar.
2- 2. numune kesin pozitif çıkar diye ahkam kesenler.
3- Daha suç kesinleşmemişken 2 yıl ceza alır diyerek kamuoyunu istediği gibi yönlendireceğini düşünenler.
4- Bu olayı bir kulüp düşmanlığı içinde ele alıp sonuçlarını kestiremeyenler...

İşte bu kişiler maalesef ki bu olayda kazanan olmuşlardır. Belki de Tanrı'nın adaleti sonucu söyledikleri ve yazdıkları bugün onların karşısına çıkartılıp yüzlerine vurulacak. İnsanların kafasında şu imaj hep devam edecek. Spor basının vicdanı yok... Sadece rengi var.

Maalesef ki bu olayda kaybeden sadece Fenerbahçe olmuştur. Sonunda kazandı gibi görünse de Avrupa şampiyonluğu şansı yarınlara kalmıştır. Kolayca eleyeceği Spartak Moskova maçına favori olarak çıkamayacak duruma gelmiştir. Bunun hesabını kim verecek?
Turgay Atasü mü?
Uğur Erdenay mı?
Turgay Demirel mi?

Kim verecekse çıksın versin...
Fenerbahçelilerin çalınan umutlarını geri versinler...Bu olay açığa çıksın...
İşin içinde Fenerbahçe'yi engellemek için yapılan bir komplo olmadığına inandırsınlar bizi. Yoksa onları asla affetmeyeceğiz.

İşte o aceleci spor yazarlarından bir demet...




27.12.2010
Yazan: Ünal Özüak

Dünya yıldızı artık bizimle diye yere göğe koyamadığımız Diana Taurasi´nin Modafinil maddesi olayı patlayınca‚ Almodovar´ın ünlü Hable con ella (Konuş onunla) filmi aklıma geldi. Sus pus kesilen Aziz Yıldırım´a "konuş bizimle azizim" demek geçti içimden. Öyle yaa.. Geçen sene bir yıl ceza alan Efes Pilsen´in Kerem Gönlüm´ün WADA´nın yasaklı maddelerinden "cathene" kullandığından aldığı ceza Aziz Beyi kesmemiş "Aslında 2 oyuncudan numune alındı oysa ki o maçta tüm oyuncular bir başkaydılar.. Efes Pilsen toplu doping suçundan küme düşürülmelidir" diye ortalığı ayağa kaldırmıştı..

Peki şimdi neden konuşmuyor Başkan? Sakın mübarek ağzını açarsa yine başının derde girmesinden korkuyor olmasın? Malumunuz Fenerbahçe-Sivasspor maçının devre arasında‚ hakem odasına inerek Yunus Yıldırım´a yönetiminden dolayı demediğini bırakmadı. Hakem raporuna yansıyan: "Maçın içine s...
Utanmıyor musun?.. Müsabakanın anasını ..... Penaltılarımızı vermedin.
Her maçta Fenerbahçe´yi yakıyorsunuz.
Başka takımlara gelince kolay kolay penaltı veriyorsunuz‚ bize gelince penaltıları atlıyorsunuz. Size her türlü desteğim haram olsun. Artık desteğimi çekiyorum" dediğinden yine ceza aldı asabi Başkan..
İnsanın "Öyle Başkanlar vardı ki zaten yoktular" diyesi geliyor..
Küfür potayı kırar. Fenerbahçe Başkanına yakışan şekilde konuşmayı becerecekse doping konusunda "şimdi konuşsun veya ebediyen sussun..."
Peki ya "uyanık Taurasi"ye ne demeli...


30 Aralık 2010 Perşembe
Yazan: Kemal Belgin

Taurasi’nin gazoza bile ihtiyacı yokken...
Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımının ünlü Amerikalı oyuncusu Taurasi, ilk kontrolünde dopingli çıktı. Hem de yasaklı madde kullanmış... Anlayamadığım şu; bizim ligde Taurasi‘nin performans göstermesi için değil dopinge, gazoza bile ihtiyacı olamaz. O halde? Geceler uzun ve yorucu mu geçti ki acaba?
Neyse... Kulübünden bir yangın ki, sormayın! Sanki Kerem Gönlüm‘e bunlar feryat etmemişler gibi...

Atilla Gökçe
Tarih: 12 Ocak 2011

Fenerbahçe ya da başka bir kulübün bir laboratuara açıktan güvensizlik mesajları vermesi... Laboratuar konusunda federasyona yurtdışı için ısrar etmesi... Bilimsel bir kurumun otoritesini zayıflatacak bi tavır takınması hiç de güzel bir örnek değil.
Öte yandan federasyonların da kulüplerden gelen her türlü isteğe önünü ardını hesaplamadan çabucak evet demesi de elbet sıkıntı yaratır.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül, bu duruma tepki gösteriyorsa haklıdır!
Her neyse... Doping kontrolu bizde netameli bir konudur. Yakın geçmişte de örneklerini bolca gördük...
Bilimsel verilerle ortaya çıkan gerçekleri herkes bir tür sidik yarışına döndürdü... Bu da onlardan biri.
Sadece şunu hatırlatalım: Sidik yarışının galibi olmaz!


12 Ocak 2011
Yazan : Zeki Çol

Oyunun başrol oyuncularından biri Fenerbahçe. Adeta gövde gösterisi yaparak bir dayatmada bulunuyor, otoriteye ayar veriyor! Diğeri ise Basketbol Federasyonu. Kendi koyduğu kuralları hiçe sayıyor. Fenerbahçe'nin baskısı karşısında en ufak bir direnci gösteremiyor. Etik olmayan, doğru olmayan, talimatlarıyla çelişen, tehlikeli ve tartışmalı bir karara imzasını atıyor.

Olayı çoğunuz biliyorsunuz. Beşiktaş ile oynanan maçtan sonra, Dopingle Mücadele Komisyonu'nun görevlileri, Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı oyuncularından Penny Taylor ile Hana Horakova'dan numune almak istiyor. Ortalık karışıyor. Sporcular numune vermeye yanaşmıyor. Buna, Hacettepe Doping Merkezi'ne güvenmediklerini gerekçe gösteriyorlar. Araya bir dolu kişi giriyor. Sporcu avukatı, kulüp yöneticileri, görevli görevsiz bir dolu kişi. Tartışma büyüyor. Sonuçta Fenerbahçe'nin dayatması üzerine Basketbol Federasyonu, numunelerin Hacettepe yerine Köln'e gönderilmesinin garantisini veriyor. Krizin ilk aşaması aşılıyor.

24.12.2010
Mehmet Demirkol- NTVSPOR'da


"Bu olay Taurasi ile sınırlı olmayabilir. Takımda başka oyuncular da kullanmış olabilir. Bu işin devamı gelir"

15 Şubat 2011 Salı

Kaderinize razı olmayın!


Geçtiğimiz hafta Mahmut Özgener'in basın toplantısındaydım. Demeç ve karalama mevsimi başladı dedi. Gerçekten de mevsim başladı. Konuşmayan tek kulüp var Fenerbahçe.
Bugün de Sadri Şener kaleci Volkan Babacan'ın maçta kasıtlı gol yediğini ima etmiş. Ne mutlu. Çok geç kalmadık. Tam zamanında...Yani mevsiminde...

Şimdi sırada bir bakanın açıklaması var. Toto'dan hangi bakan çıkıp açıklama yapacak merak ediyoruz. Bir bakan da çıkıp açıklama yaparsa iş tamam olacak. Ha tabi 1-2 milletvekili de konuyu meclise taşımalı. Fenerbahçe nasıl şike yapıyor, kalecileri nasıl satın alıyor mutlaka mecliste de tartışılmalı...

Değil mi?

Mehmet Topuz'u Kayserispor maçında izlediniz mi?
Ya Alex'i?
Kendini yerden yere atıyordu.
Ligin en iyi takımlarından biri olan Kayserispor maçı neredeyse pozisyona giremeden tamamladı...

Hiç Fenerbahçe'nin Samandıra tesislerine gittiniz mi?
Oradaki ciddeyeti, çalışmayı gördünüz mü?

Aykut Kocaman'ı tanıyor musunuz? Gece gündüz başarı için kafa patlattığını biliyor musunuz?
Haftada en az 5 maç Türkiye Ligi'nden 20-25 maç da Avrupa liglerinden maç izlediğini kendinin ve Fenerbahçe takımının eksikliklerini görüp ufkunu geliştirmek için ne kadar çalıştığından haberiniz var mı?

Yaşları genç olsa da pırıl pırıl ve geleceğin önemli isimleri, antrenörler Arda Keskin, Turgay Altay...

Fenerbahçe efsanelerinden İsmail Kartal
Futbol emektarı Ömeroviç...
Sessiz sedasız işini harika yapan biri...Murat Öztürk...

Müthiş bir doktor...Ertuğrul Karanlık...

Hacettepe Üniversitesi'nden bir bilim adamı Doç. Dr Alper Aşçı...Tanıyor musunuz? Fenerbahçe'nin bugün sahada bu kadar müthiş bir kondisyonla olmasını sağlayan adam...

Peki Hasan Çetinkaya'yı biliyor musunuz? Fenerbahçe'nin pırıl pırıl menajeri...Sürekli çalışan ve daha 29 yaşında müthiş bir beyin...

Orkun Yazgan'ı peki? Fenerbahçe'nin iletişim direktörü. Bir kaç yabancı dili, vizyonu ile Fenerbahçe'yi medya ile ilişkilendiren çok başarılı bir adam...

Samet Güzel, Umut, Aşçı Selahattin usta ve adını sayamayacağım onlarca emektar. Başarı için çalışan onlarca yönetici,
Sevgililer gününde sevgililerini bırakıp hafta içi maça gelen 40 bin Fenerbahçeli...


Yüzlerce kişilik bir ekip ve arkalarında müthiş bir taraftar...

Bu kadar kişi bu saçmalıklar ve bu oyunlarla emeklerini heba edeceklerse, 3 tane prostatlı saçmaladı diye emekleri boşa gidecekse yazıklar olsun böyle bir düzene...

Bu sene bu kirli sisteme harcanan emekleri yedirecek misiniz?

Yanıtınız hayırsa sessiz kalmayın ve kaderinize razı olmayın! Lafı ağızlarına tıkayın...Bu kavga sizinle değil...Sizin hayallerinizle ve umutlarınızla...Yedirmeyin...

2006 ve 2010'daki senaryoların bir kez daha yaşanmasına izin vermeyin...
Haramilerin saltanatı yıkılsın artık...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Geçen sene bu filmi izlememiş miydik?


Bu ilk değil. Son da olmayacak muhtemelen.
Fenerbahçe iki hafta üst üste kazandı. Hemen hakemler Fenerbahçe'yi şampiyon yapacak muhabbeti başladı...

Bunun bir sonraki ayağı satın alınan kaleciler ve takımlar olacak. Fenerbahçe zirve iddiasını arttırdıkça doz da arttırılacak...Fenerbahçe şampiyonlukta her iddialı olduğunda aynı senaryo tekrarlanacak. Aktörler değişmeyecek ama fitili hep aynı isimler ateşleyecek. Bu sene de bu savaş çetin olacak gibi. Bazen onlar, bazen Fenerbahçe kazanıyor savaşı. Geçen sene onlar kazandı. Fenerbahçe herkesi satın aldı dediler…Sonunda Bursaspor şampiyon oldu. Kimse de o yazıların hesabını sormadı…Sormayacak da. Bu nedenle spor medyası hep güvenilmez olarak kalacak…

Önce Hıncal Uluç yazdı (02.02.11)

Tesadüf bu ya hem Erman Toroğlu, hem Hıncal Uluç birer gün arayla köşelerinde yazdı:
Bünyamin Gezer'in maçı nasıl Fenerbahçe gözlüğü ile yönettiğine şahit olduk. 'Efendim, Selçuk'u attı.' Mecburdu! Selçuk'u atar atmaz da bir Trabzonlu'yu atmanın hazırlıklarına başladı. Glowacki'nin gördüğü iki sarı kartın arasında iki dakika var. Selçuk'un oyundan atılmasından iki dakika sonra bu kartları gördü. Herkes biliyordu, bir Trabzonlu'nun atılacağını... Doğru, yanlış tartışmıyorum. Ama herkes biliyordu ki 'Trabzon'dan biri gidecek.'

EMRE VE LUGANO ATILIRDI
Emre'ye 5 sarı kart çıkması gerektiği konusunda tüm yorumcular ittifak etti. Ama Emre, 90 dakikayı tamamladı.
Lugano'ya en az 3 sarı kart gösterilmesi gerekiyor, bir tane gördü, Lugano 90 dakikayı tamamladı!
Devre arasında Aziz Yıldırım'ın, Murat Özaydınlı'nın ve Emre'nin hakeme fırça attığını gazetelerde okuyorum.
Hakemden bir tepki yok. Kıyametleri koparmıyor, 'Ne işi var hakemin yolunda, Fenerbahçe yönetiminin' diye.. Bu hakemler, Fenerbahçe'den başkasını şampiyon yaparlar mı?


Ertesi gün Erman Toroğlu (03.02.11)
Bünyamin Gezer’e gene soyunma odası koridorlarında Aziz Yıldırım ve Murat Özaydınlı sataştılar. Neymiş? Fenerli futbolcular tekme yiyorlarmış. O maçta bir tane tekme yiyip sindirilen adam vardı, o da Jaja’ydı. Ama bugün bakın gazetelerde bunların hiçbirisini bulamazsınız. Neden? Çünkü Şenol Güneş, Aykut Kocaman karşısında ezildi, büzüldü, misafir olmasına rağmen neredeyse gitti Aykut’tan özür diledi. Onun ezildiği yerde Trabzonspor takımından ne bekliyordunuz? Senaryoyu yazan da oynayan da belli.


Eğer bu karşılaşmayı çıplak gözle izlemeseydim, maç sonunda Aykut Kocaman’ın basın toplantısına katılmasaydım, Volkan Demirel’i dinlemeseydim, onların isyanını görmeseydim bu yazıları okuyup "vay be…Hakem resmen Trabzonspor’u mağlup etmiş" diyebilirdim…Yine aynı maç sonunda Şenol Güneş, Serkan Balcı gibi isimlerin hakem mükemmel maç yönetti sözlerini duymasaydım yine inanabilirdim…

Maçtan sonra Fenerbahçeliler verilen garip kararlar dolayısıyla isyandalardı. Trabzonsporlular ise bir deplasman takımı için en mükemmel hakemi buldukları için mutlulardı. Kaybetmelerine rağmen hakemden övgü ile söz ediyorlardı. Buna rağmen böyle yazılar yazılıyorsa ilerleyen haftalarda bir kaza olur da Fenerbahçe bir hakem hatasıyla, bir kaleci hatasıyla bir maç kazandığında neler yazılacak merakla bekliyorum. Aslında merakla da beklemiyorum. Çocukken filmlerin başında bir Aslan çıkar ve kükrerdi. Biz de o çocukça espriyi patlatırdık: Geçen sezon bu filmin aynısını izlememiş miydik?



Not: Sevgili arkadaşım Gökhan Koca arayarak yazımı okuduğunu ve geçen yıl 20 Nisan'daki Hıncal Uluç yazısını eklersem yazının daha da anlamlı olacağını söyledi. Gerçekten de yazıyı okuyunca bu satırlarda yazılanlarla bire bir örtüştüğünü gördüm.
Sevgiler...

20.04.2010 Uluç ne yazmıştı?
Geçen hafta bir kaç kamera geçti karşıma.. "Lig sonu için tahminleriniz" diye..
"Tahmin falan yok. Lig bitti.. Fener şampiyon. Bursa'ya da sus payı, Şampiyonlar Ligi" dedim..
"Neye dayanarak söylüyorsunuz" dediler.. "Arif olan anlar" dedim.. Çeşitli TV'lerin elinde var bu görüntüler..
Fener- Beşiktaş maçını izleyenler, ne demek istediğimi gözleriyle gördüler..
Bu maç için özel atandığını her kararı ile belli eden hakem, Beşiktaş'la beraber, şampiyonlukta iddialı Bursa'nın ve az da olsa iddiasını sürdüren Galatasaray'ın da canına okudu.. Fener'e iki altın puan hediye etti..
Beşiktaş'ın verilmeyen penaltısı.. Fener'in kırmızı kart görüp daha maçın en kritik anlarında atılması gereken oyuncuları.. Beşiktaş sarı kartlarla doğranırken, tamamen ayni pozisyonlarda sarı kart görüp gelecek maçlarda cezalı duruma düşecek Fenerlilerin himayesi.. Hüseyin Göçek bu maçın bandını izlerse, gider düdüğünü asar. Bir kaç hafta da kara gözlüklerle gezer, tanınmasın diye..
İnsanda utanma olur.. Bu maçın dört hakemi var. Biri de mi görmedi, Bilica'nın futbol adına yaptığı utancı?.
Bu adama Fener forması giydirmeye devam edecek misiniz, Fener yönetim kurulu?..
Bu adamı ceza heyetine gönderecek misiniz, federasyon. Onun temsilcileri, gözlemcileri..
Bu ne ayıptır, ne çirkinliktir, ne utançtır?. Şampiyonluğu böyle mi kazanacak Fenerbahçe?.
Aziz Yıldırım'ı kutlarım..
"Ben şampiyonluğun sahada kazanıldığını zannediyordum. Nerde nasıl kazanıldığını öğrendim" derken yıllar önce ne demek istediğini biz de öğrendik sonunda..
Fener'i değil, Aziz Yıldırım'ı kutlarım.. Tabii Mahmut Özgener ve Oğuz Sarvan'ı da..
Şampiyonlar Ligi'ne razı olan Levent Kızıl'a da helal olsun..

26 Ocak 2011 Çarşamba

Fenerbahçe'nin medyası da yok Hıncal Uluç'u da yok...


Önce Trabzonspor'a 3 hafta üstüste penaltı verilmesine dikkat çekmek için Kocaman konuştu:
Ama bazı şeylerin de gündemde olması, konuşulması gerek. Bakıyorum kimse gündeme getirmiyor. Trabzonspor takımının aldığı başarıları, Şenol Hoca’nın elde ettiği başarıyı yadsımak yanlış olur. Bir teknik adam olarak alkışlamak durumundayız. Ancak kimse yanlış anlamasın ama Trabzonspor son 3 haftada kritik maçlar oynadı. Bu 3 maça bakmak lazım. Gaziantepspor, Bucaspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor... 3 maç 3 penaltı. Bu penaltılar Trabzonspor’a kasten, isteyerek verildi, demiyorum. Fakat kimse bunları incelemiyor. Ancak maçların kritik anlarınadenk gelen penaltılara bakmak gerek.

Ardından Şenol Güneş neredeyse her konuşmasında Kocaman'a yanıt verdi ve son olarak Ankaragücü maçının ardından ağır konuştu ve hakem hakkında konuşup küçülmekten bahsetti:
"Hiçbir zaman hakemleri etkilemek için konuşmadım. Hakemleri etkilemek için konuşanlar düşünsün. Ben de onlar gibi "Niye penaltı vermedi" şeklinde konuşursam diğer insanlardan farkım olmaz küçülürüm. Biz hiçbir zaman verdiğimiz oyuncu bize karşı oynamasın, hakem şunu versin, bunu versin demedik. Konuşarak iki puan alamayız. Yanlış kararlar verenler ve onları etkileyenler varsa bu durumu düşünsünler"


Ardından Trabzonspor resmi sitesi hakem hakkında açıklama yayınladı:
Yapılan değerlendirmelerde Zewlakow'un hava topunda Umut'un pozisyonunu bozduğu golcü oyuncunun vuruşunu engellediği düşüncesi üzerinde duruldu. Teknik Direktörümüz Şenol Güneş ise maçtan sonra penaltı pozisyonuyla ilgili yöneltilen soruya, 'Hakemleri etkilemek için bugüne kadar konuşmam olmadı. Konuşanlar düşünsün. Penaltı, verildi verilmedi diye konuşursam diğer insanlardan farkım olmaz, küçülürüm. Bize hiçbir maçta yanlış penaltı verildiğini düşünmüyorum. Biz futbol oynamaya çalışıyoruz. Hakem şunu vermiş, bunu vermiş diye konuşarak bunu geri alamayız. Ama yanlış kararlar veren varsa, onları etkileyen varsa onlar düşünsün. Bizim vicdani bir rahatsızlığımız yok' cevabını verdi."



Çok fazla yorum yapmadan bu üç açıklama üzerine düşünelim...
1. açıklamada Aykut Kocaman bir kulübe 3 hafta üst üste penaltı verilmesinin irdelenmesi gerektiğini söylüyor. Ki Fenerbahçe ortalama 35 haftada bir penaltı çalınan bir takım olarak ( bu sezon kazanılan 3 penaltının 2 tanesi elle oynamaya verildi) Kocaman'ın bu demecinde haklılık payı var...

2. Açıklamada Şenol Güneş hakem hakkında konuşup küçülmeyeceğini söyleyerek Kocaman'a gönderme yaptı.

3. Açıklamada Trabzonspor resmi sitesi hakem hakkında konuşup küçüldü... Pardon küçüldü demeyelim hakkını aradı...


Bu ülkede bir kulüp sürekli şaibelerle suçlanıp 2 tane son dakika şampiyonluğuı veriyorsa...
Bu ülkede bir kulüp sürekli hakemler hakkında kollandığı iddia edilip 35 haftada bir penaltı kazanıyorsa...
Bu ülkede herkes hakem hakkında konuşurken sadece bir kulüp konuştuğunda o konuştukları ağzına tıkılıyorsa...
Bu ülkede bu kulüp hakkında bakan bile çıkıp vıdı vıdı yapabiliyorsa...

O kulüp medyada sahipsizdir ve bir medyası yoktur...
O kulüp şaibelere bulaşmamış aksine şaibelerle şampiyonluğu alınmıştır...
O kulübün bir Hıncal Uluç'u yoktur...
O kulübün bol bol Ziya Şengül'ü, "tarafsız" Rıdvan Dilmenleri vardır...

Bugün 26 Ocak 2011...
Fenerbahçe Pazar günü Trabzonspor'u yenerse ve sezon sonuna kadar şampiyonluk iddiasını sürdürürse açın şu yazıya bir kez daha bakın...Sonra da medyada çıkacak iddialara ve yazılara bakın...Ne demek istediğimi anlayacaksınız...

18 Ocak 2011 Salı

Allah'ın Sopası Yok!


Sene 1996...
Fenerbahçe ve Galatasaray Türkiye Kupası finalinde oynuyor.Maça gelen Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Kupayı verecek...

Fenerbahçe normal süreyi 1-0 önde bitiyor.
Gol Aykut Kocaman'dan

Uzatmaların 117. dakikasıda Dean Sounders'ın golüyle Galatasaray eşitliği yakalıyor.

Maç 1-1 bitiyor...

Kupa Galatasaray'ın...

Fenerbahçe taraftarı sakin...
Tezahürata başlıyor...

"Üzülme kanaryam... Şampiyon olursun..."

Herşey sakin...

Sonra Galatasaray'ın İskoç teknik adamı Graham Souness elinde bir bayrakla orta sahaya koşuyor...Bayrağı Fenerbahçe stadyumunun ortasına dikiyor...

Fenerbahçe taraftarı çıldırıyor...
Fenerbahçe Stadyumunda yer yerinden oynuyor...Souness içeri kaçıyor.
Koridorlarda birinden yumruk yiyip gözleri mosmor oluyor...

Ama Fenerbahçe taraftarı yatışmıyor...Kupayı vermek üzere aşağı inen Süleyman Demirel'e rağmen hem yuhalıyor hem de sahaya pet şişeler atıyor...

Hıncal Uluç Souness'in provakasyonunu görmezden gelerek en az 10 yıl bu olayı kullanıyor...

Fenerbahçe ile 2 yazısında birinde Cumhurbaşkanına bile pet şişe atan Fenerbahçe taraftarı diye başlıyor...Müthiş bir negatif propoganda yapıyor...Başarılı da oluyor...


Aradan 15 yıl geçiyor...Seyrantepe'nin açılışı...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yuhalanıyor...

Hıncal Uluç hiç Başbakan'ın yuhalanmasına değinmeden şöyle yazar:
"En azından Galatasaraylılığımı dondurdum.. Bu Adnanlar bu kulübün başından yok olup gidene kadar da öyle kalacak..
Bu Galatasaray Kongresinde bir‚ tek bir yürekli kişi çıkar‚ Ali Sami Yen kapanış töreninde‚ Adnanların paralı askerlerinin terör estirmelerine rağmen Adnan Polat´ı yuhalayan o gerçek Galatasaraylı‚ o onurlu‚ o yürekli Galatasaraylıların başına geçer ve olağanüstü kongre için imza toplamaya başlarlarsa‚ kongreyi toplamayı başarır ve bu utanç yönetimini tümüyle devirirlerse‚ hatta Onur Kurulu kararı ile kulüpten ihraç ederlerse‚ içimdeki Gündüz Kılıç ruhu belki yeniden canlanır..



Yani Cumhurbaşkanınu yuhalayan Fenerbahçe taraftarı 10 sene negatif propoganda ile karalanırken Başbakanı yuhalayan Galatasaray taraftarı için tek satır bile edilmez...Aksine üstü kapalı olarak "o gerçek Galatasaraylı, o onurlu, o yürekli Galatarasaraylılar" olarak ifade edilirler...


Allahın sopası gerçekten yok...Bir gün gelir bir blogda yaptıklarının hesabı sorulur...Bu halk o kadar unutkan ve aptal değil Hıncal Ağabey...